Hissiyatlı İnsan.

-Berkay sen niye o nevresimin içine battaniyeyi değil de kendini sokuyosun bilader?
-Böyle yapınca kendimi elmalı kurabiyenin içindeki elma olarak hissedebiliyorum.

Fondue Chocolate.

Çocukluğumda teyzemlerde ''Fondue'' diye bir yemek yemiştik.Fritöz gibi bir aletin içine,ucuna kuşbaşı etleri takıp hazıladığımız uzun çatalımsı şeyleri batırarak yediğimiz, ''kendin pişir kendin ye!'' felsefesini barındıran, epey zahmetli,bir o kadar da keyifli bir yemekti.Tesadüf odur ki; bu gün bu icadı gördüm ve bayıldım.Eve çıkınca beklediğim 2. ev hediyesi: ''Fondue Çikolata Seti.'' Tam lezzet,full romantizm. Tatmak isteyenler için adres: Kahve Dünyası.Aklıma geldikçe,gördükçe,duydukça beklediğim hediyelere yenilerini ekleyeceğim.

Yılbaşı Sendromu.

Yarının pazartesi olması gibi birşey.Geliyor yılbaşı,hala bir planım yok.Yapmacık ''10-9-8...'' li muhabbetler istemiyor keyfim.''Yeni yıla nasıl girersen,tüm yıl öyle geçermiş.'' geyiği doğrultusunda plan yapmak da iQ yoksunluğu.Kırmızı don giyme eylemi salakça,ama uyguluyorum.Bu yılbaşının da sevimsiz geçeceğine dair kuvvetli bir hissiyat var içimde.Telafisini düşünerek,önümüzdeki seneye evimizde vereceğimiz Twister'lı partiye herkesi davet ediyorum.Erken rezervasyonlar başladı.

Style.



hırka:£25.00,t-shirt: £12.00, kot:£35.00, ayakkabı: £25.00
İzmir'de Topman'i kapatanlara sosyal mesaj:tutsiki-koyama.

Kaygısız Olabilme Yetisi.

Ortadan ikiye ayırıp marangoza versen,bi evin mobilya takımını çıkartacak kapasitedeki bir kütük gibi hissediyorum bu aralar kendimi.Bunu bile hissedebilmem,hissiyatlı bi insan olduğum gerçeğini sergiliyor,biliyorum da; bilmediğim husus neden böyle olduğu? Yahut,bu durumun iyiyi mi,kötüyü mü işaret ettiği? Hani şurada bahsettiğim; bi şarkı duyduğunda acıtasyon triplere bağlayan ve bundan haz alan çocuktan eser yok.Farkında olmadan kaygısız olabilme yetisini kazandığım gibi melankolik olabilme yetimi kaybettim.2'sini bir arada götürme yetisini kazandığım gün tekrar bilgi alacaksın.
-Sorduk; ilacımız Issız Adam'mış.

Living Colors.

Philips'in LED teknolojisini kullanarak piyasaya sunduğu bu lambacık 16 milyon renge sahip.Uzaktan kumandasıyla ruhsal durumuna göre veriyorsun çoşkuyu.Seneye eve çıktığımda itinayla ev hediyesi olarak beklenir.Ürünü benim için buradan inceleyip, yine benim için şuradan alabilirsiniz.

Sosyal Bir Tabu.

Yemek esnasında veya değilsin farketmez.Karşındaki insanla muhabbet ederken, dişindeki kırmızı veya yeşile çalan yemek kırıntısını görüyorsun:''Söylesem mi,söylemesem mi? Lan söylesem de nasıl diyecem ki? Nese sittiret..'' felsefesini benimsiyorsan yanlış yoldasın.Bu narin konudaki hassas tabuyu bir an önce yıkmalısın ve karşındakini uyarmalısın.Sebebi empatide saklı.

Moda-ymış.

E be kızım sen, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'nın çizmelerinin çiçekli böcüklüsüne 450 milyon verip kaniş tavırlarınla insanlarla aynı gezegeni paylaşabilme cürretini hala kendinde buluyorsan; ben senin ta olmayan aklına sıçam.Bildiğin lağımcı bunlar.

Kime Ne?

aklına geliyorsam eğer,kendini görüyorsan bende,yorma kafanı sen hiçbirine.Kime ne, kime ne? çal beni de.kime ne,al beni de..!Athena-Kime Ne?

YepNo?

dirseklerimi duvara dayamış,suyun parmak uçlarıma kadar süren serüvenini izlerken bir yol seçmemin gerekliliğini düşündüm:
''sıcak ve soğuk suyu aynı anda kapatmaya başlayacağım.başıma düşen son damla sıcak olursa evet,soğuk olursa hayır diyeceğim.''
nitekim vücuduma düşen son damlanın bile ılık olması, vicdanımla oynadığım kumarın belirsizliklerle dolu hayatıma yön veremeyeceği gerçeğini değiştirmedi.belki yarın da kağıt makas taş oynarım..

August.

Çok boş bir film olmasına karşın; elemanın yaşadığı eve,bindiği arabaya ve yaşam tarzına imrendiğim için çevirip çevirip izlediğim şey'dir.Bir webdesign şirketinin tarzına düşkün flinta patronu olması da cabası. Kirli t-shirtünü ofisinde çıkartıp,temizini yine ofisindeki t-shirt çekmecesinden giydikten sonra rutin işlere devam etmesi de ayrı bir bohem.Hayat sana güzel Tom.

Punto.


Dede Kazağı: 64,95 YTL

Legolas.

Yazmadığım zamanlarda elimde olmayan legolarla duvarlar yaptım.Berlin kadar tarih kokmadı,çekik gözlülerin seddi kadar uzun olmadı,ağlama duvarı kadar acıtasyon görmedi.Cılız ama renkli duvarlardı.Belirli bir düzen içersinde sahte mutluluklarla sınırlarımı belirlememde yardımcı oldu.Arkasına aldığım insanlarla güzel vakitler geçirdim.Yaratıcılığım dahilinde huzurdan yoksun hayatıma devam ettim.Belki de duvarıma can veren yaşamsal bi parçayı kaybettiğimdendir.

No Lace.

Sezon sonu %50 indirimden 75 Kağıt.Patik kıvamında,bağcık yok.

Ed.Hardy

İncir6.

Epey oldu yazmayalı.Okula,şehire vs. alışma günleri,ısınma turları..İnciraltı Atatürk Öğrenci Yurdu'nda kalıyorum.Adımımı atıyorum deniz ayaklarımın altında,Karşıyaka tam karşımda.Akşamları gitar sesleri birbirinin üstüne biniyor.Allah'dan daha belamı mı istiyorum? Klozette bir bok sıyrığı gördüğünde onu sidiğinin taziğiyle kazıyan biri olarak 6 kişiyle aynı odada kalmak başlarda zor gelse de insan alışıyor,evi belliyor ranzanın üst katını.Gözden ırak olan gönülden de ırak olur mu bilmiyorum ama kötü gidiyor.Pamela'nın ''...boktan bir cumartesi,niye çıktım ki dün gece...'' diye devam eden şarkısını hiç boktan bir cumartesi gecesinde dinleme fırsatım olmamıştı; dün geceye kadar.Burdaki ilk haftamın her gününü;hiçbir samimiyetimin olmadığı,senede 1 kere bile hallerini hatırlarını sormadığım insanları arayarak geçirdim.Tek sebebi tanıdık bir sese ihtiyacım oluşuydu.İnsanoğlu gereğinden fazla nankör.Tatlı-ekşi sos kıvamında bindik bir alamate, ufak ufak gidiyoruz.

Apple I-phone 3G.

Ciğerci kedisi gibi beklediğimiz i-phone 3G nihayet satışa çıktı Türkiye'de.Fena bir pazar rekabeti var.Paketler,kampanyalar belirlemişler.Aylık belirli bir miktar vererek sebebleniyorsunuz.Bu aylık paketlerde bedava konuşma süresi,bedava sms,bedava internet bağlantısı mevcut.Turkcell belli yazılımları da sağlıyor i-phone için. Turkcell ve Vodafone 'un kampanya detaylarına bakabilirsiniz.''Ben i-phone'u sek severim.'' diyorsanız ; kontratsız,peşin fiyatına ayda 129€ ödeyerek 5 taksitle sahip olacakmışsınız.Yurtdışındaki satış fiyatı kayda alınırsa, kazığı yine monte ettiler.Çıkarana aşk olsun.

Sensible Soccer Polo.

-T-shirt bana gider de; Weah Beşiktaş'a gitmez miydi?

nevarneyok? #7

-Zor bir hafta geçirdim.önce annem hastaneye yattı.tam telaşı bitti derken ; halısahada 2 arkadaşım çarpıştı.Teki bilincini kaybetti.Çarpışma dahil son 2 gün hafızasından silinmiş.Neyse ki iyileşti taburcu oldu.Şerefsiz bi de john benjamin geçiyor telefonda:''Sen kimdin?'' Annem de evde dinleniyor.Yardımımızla ayağa kalkıyor.Doktor iyileşeceğini söyledi.
.
-Blog görünümünde ufak tefek değişikliklere gittim.2 ekim'de de İzmir'e gidiyorum.Pilli empi üç pleyır lazım.12 saatlik yola hitaben.
.
-Eğer ki pilli empi üç pleyır alırsam ; içini Pamela Spence'le dolduracağım.Bazı şarkıları hakikaten dinlenmeyecek gibi olsa da; büyük çoğunluğuna sardım bu ara.
.
-Ufakken ,gazete ve dergilerdeki yazıları okumayıp sadece fotoğraflarına bakarak sayfalarını çeviriyordum.Geçenlerde aldığım mimarlık dergisine de aynı muameleyi yaptığımı gördüm.Hani yanlış mı yaptım bilmiyorum? Netice de görsellik üzerine.Görmem gerekeni görüp geçmişim.Çok kaygısızım.İyi değil.
.
-U.Ali sağolsun anavarza.zine'nin 4.sayısı 'nı rötarlı da olsa yolladı.Fırsat bulur bulmaz okuyacağım.
.
-Zeytinyağlı dolma,içli köfte,su böreği.Her birine bayılırım.3'üne ölebilirim.Bu akşam sofrada beni öldürmeye teşebbüs ettiler.
.
-Street Fighter'daki Honda'nın bile götünün sığabileceği büyüklükte 2 tekli koltuğum var odamda.İstendiği zaman 2'si de yatak olabiliyor.Yanlarına bitişik; kolanı-biranı-dergini-isini-pisini koyabileceğin sehpaları bile var.Onları üniversitede eve taşınır taşınmaz götürmek var aklımda.Garip olan bu fikir 2-3 senedir devam ediyor.Kesin bu koltukların başına bi iş gelecek.
.
-Kardeşimi dişçiye götürdüm. Doktorun sorusu: ''Sızlama mı var,zonklama mı?'' Kardeşimin cevabı: ''2sinden de var.Karışık.'' Soruya mı gülmek lazım,cevaba mı? Hayır, sızlamayla zonklama arasında ne gibi bi fark var? Şekli,tarifi nasıldır bunun?

The Bucket List.

You have a little time.
What's in your ''Bucket-List?''

Katli Vaciptir #3

Bu pokemondan bozma punkçunun adı: Zakumi'ymiş.Kendisi 2010 Dünya Kupası'nın maskotuymuş.Euro2008'de gördüğüm ikiz-öküz'den de antipatik bu.Dişi mi erkek mi belli olmayan,daha çok homoya benzeyen birşey.Hani bende maskot deyince bi Footix sempatisi vardır.Belki de atari salonlarından sonra bilgisayarda gördüğüm ilk adam akıllı oyun WcFrance'98 olduğundandır.

Kıştır.

Buz gibi yorganın içine kendini atmaktır.Üşüyen ayak,giyilen çoraptır.Sandıktan çıkan atkıdır. Sobadır,kestanedir. Islak bir bankta 2 kahverengi tombul açmaktır. Mandalinadır,elmadır.Haşlanmış fıstıktır,ülübüdür..

Serdar Özkan.

Halısahada futbol oynamadığının farkına var.Gereksiz efor sarfetme.Tek pas oynamayı dene.Topu ayağına aldığında verimli olmaya çalış.Göt-baş oynatma.Topu çizgiye sıkıştırma,sikine değil dikine oyna,enine küfürler yeme.Saç baş yoldurma.Saçlarını kes.''21'' numaralı formayı çıkar.Ve bugunkü gibi goller at.Muhtaç olduğun kudret bileklerinde mevcut.

Exposure Low.

hemen giy,evden çık-hemen çıkar,eve gir.

Cookie Monster.

Turkish Bath.

Yapmak isteyip de yapamadığım işler arasındaydı hamama gitmek.Sonunda gitme fırsatımız oldu.Peştamal bağlamada özürlü olduğumu anladım.Girdik hamama,nefes alınacak gibi değil.Yazın gitmek hangi akla hizmet düşünmeye başladım.Tellakların neden bu kadar hanzo görünüşlü turşu gibi kokan maholar olduğunu,neden onların yerine ince belli cariyelerin olmadığını düşünüp hayıflandım.Osmanlı'nın içişlerine gizliden karışan Japon Prenseslerin benim de içişlerime karışabilme ihtimalini düşündüm.Tellak beni keselerken,rendelenmiş havuç kıvamına geldiğimi farkettim.Göbek taşının bağırsakları çalıştırdığını anladım.Hamam fikri güzel fakat daha güzel bir hamama gidilmesi gerektiği kanısına vardım.

Teddy Bear Web Cam.

Kardeşime arkadaşı hediye etmiş bu tarz birşey.Burnundan alıyor görüntüleri.Hoşuma gitti.Sınırsız kayıt yapan bir programla tam bir gizli kamera potansiyeline sahip.Ederi: 35 YTL

Barış Manço.

TRT'de 7'den 77'yeyi izlediğim günler aklıma geliyor.Programın sonunda oyuncak dolu köşeye koşan veletleri hep kışkanışımı hatırlıyorum.Bir de senin ''A de bakim Aaaa Y de bakim Yyyy bi de I de Iıııı, oku bakiyim AYI..!'' diye onları çoşturuşunu unutmuyorum.Bakıyorum şimdiklere değil senin yanından,uzağından bile geçen yok.Belki birazcık F.Düzağaç.Ne mübarek adamdın sen Barış Abi.Huzur içinde uyu; senin gibiler senin şarkılarınla yaşamaya devam ettikçe..

Mobilet Kültürü.

İl'den küçük,köyden büyük (ilçe diyesim gelmedi.) vilayetlerde ergen olmanın ilk şartlarından biridir mobilet ki yaşadığım yer tarif ettiğim kalıplara cuk diye oturuyor.Dolayısıyla benim de ergen dönemlerimde içine balıklama atladığım bir kültürdür.Neden ''kültür'' diyorum? Hemen anlatayım.Bahsettiğim orta çaplı vilayetlerde mesafeler ne uzak ne de yakındır.Ulaşım yürüyerek zor olduğu kadar, arabayla da fuzulidir.Bu yüzdendir ki inanılmaz bir motorsiklet potansiyeli vardır.Şehrimize gelen bir arkadaşım ''Lan orda insandan çok motorsiklet var.'' demişti.Hak vermemek elde değil.Motorsikletlerin çoğunluğunu ucuzluğu sebebiyle mobiletler temsil eder.İlkokul veletlerinin altında bile görebilirsiniz mobiletleri.Şehirde vızır vızır gezerken ezilesi sinek kıvamındadırlar.Herneyse,asıl mobilet kültürüne giriş yapmışsanız, kendizi Fast&Furious filminden fırlamış gibi hissedersiniz.Sebebi ise mobiletinize yaptığınız modifiyeler,taktığınız turbolar,girdiğiniz yarışlar vs. vs.Ha bir de mobiletinizin bir ismi olur. O isimle nam yaparsınız.Sizi arkadaşlarınız o şekilde çağırır.Fotoğraflarda görülen benim canavarın ismi : ''Hanedan21'' di.) El bebek gül bebek bakarsınız mobiletinize.Yağmurlu havalarda çıkarmazsınız yola.Karaman'da mobiletini evinin salonuna kadar sokan delilere şahit oldum.Mobilet sürmek inanılmaz keyiflidir,bir o kadar da tehlikeli.Üzerinde çektirdiğiniz ara gazlarını,o gazları çektirirken girdiğiniz tripleri dünya üzerinde hiçbir aracın üzerinde yapamazsınız.Yarışlarda rüzgarın hızınızı kesmemesi için motorun üzerine alabildiğine uzanırsınız.Önünüzdeki mobiletin götüne kadar girer onun rüzgarkesen olarak kullanırsınız.Az-buz değil full modifiyeli bir mobiletle 130kmh civarını görürsünüz.Zorlarsanız ebenizin hamını görme ihtimaliniz de kuvvet-i muhtemeldir.Bisikletten bozma,çakma motorsiklet kıvamında,60 kilo 2 tekerli bir metal parçası üzerinde kendinizi Yamaha R6 sürüyormuş gibi hissetmeniz de cabası.Çok şükür bu güne kadar ciddi bir kazam yok.Belediyenin kepçesiyle kafa kafaya girdiğimizi saymıyorum.Kendinizi bu dünyaya kaptırdığınız an ,cebinizdeki son kuruşa kadar masraf yapasınız gelir.Hastalıktır.Para suyunu çeker,siz elinizi masraflardan çekemezsiniz.Onu taktır,bunu al,şunu tamir ettir,teker patladı,vida gevşedi,benzin bitti,bujisi öldü,beygire toz kaçtı.Hayatımda adrenalinden ziyade ne mi kazandırdı? Tamircimin yanında master yaptığımdan dolayı ehliyet sınavını 7-8 dakikada bitirdim.Hepsi bu. [1] - [2] - [3]

Pastırmalı Humus.

Yedikçe ölüyorum,öldükçe yiyorum.Sıcak pidenin arasına ruhunu teslim ederken,odayı bir esans sarıyor ki; anlatmaya kelimelerin mecali yetmez.Bana da bu kadar humus yetmez.Takviye yapınız.

Olamaz?

İzmir'in kızları bir elinde de cımbızları dişidir, anadır, efedir gidinin tatlı huysuzları çıktılarmıydı ipek çoraplarla kordon boyuna savaşta da, aşkta da esaslıdır kadın duruşları Hiçbir topuk tıkırtısı bu kadar davetkar çalamaz Bir göz vuruşuyla yerle bir eder
Böyle bir şey olamaz..!
Körfezin yakamozu, yıldızı,Keskin tuzu tadında parfümü meltem Yasemenler açar balkonunda İzmir'in kızları Korku yok kitabında Çal bre bir harman dalı, Delikanlı makamında İzmir'in kızları ayıptır söylemesi laf aramızda sevişe sevişe de ölür, dövüşe dövüşe de icabında..! Baba sen de ne biçim takardın kısacık eteklerime benim merdiven altında dizimden belime kıvırıverirdim Balkona çıkar makber okurdum köprü inlerdi Öyle sert sert bakardın ki Ay! zor yetişirdim Baba sen anasına bakıp da Kızını almayacaktın Küfürlerine anneannemin Öyle gülmeyecektin Daha görür görmez Cigarasını tellerdirdiğini Şehriban Hanım’ın Su yeşili gözlerine dalmayacaktın
İzmir'in kızları çırasını yakar adamın.!

İzmir Güzel İzmir.

İzmir'de doğup İzmir'i gidip görmeyişimin,onu yaşamayışımın ne büyük bir cahillik olduğunu anladım.Derlerdi ''İzmir çok farklı,yaşantısıyla,ritmiyle,fikirleriyle.'' Gerçekten de yurdumda kalan nadir güzelliklerin başında.Modern şehri,sahil kentiyle birleştiren,insana buram buram hayat veren bir yer.Olağan hayatının akışı dışında boş kalan tüm zamanların tatil senin için İzmir'de.Yolda yürürken sen adama omuz atsan adam dönüp sana ''pardon'' diyebilecek kadar olgun.Hani insan olduğumu anladığım,''beni bu topraklara gömün'' diyebilecek kadar benimsediğim,şarkılara meze olacak bir memleketsin,güzelliksin.Önümüzdeki 5 sene sevişeceğiz seninle.Gönül ister bir ömür boyu yanında kalmak.O da olur elbet.

nevarneyok? #6

-Alışverişe gittim.Fena ucuzluklar var.Pull and Bear itinayla tavsiye edilir.Hem keseye hem zevke.Mağazalarda gezerken Zara'da ince hırka tarzı bir şey beğendim.Görevli nerede giyeceğimi sordu.İzmir'de giyeceğimi duyunca: ''İzmir'in bi havasına bi de karısına dikkat edeceksin'' dedi.Doğru mudur İzmirli Karşıyakalı'ya sormak lazım?
.
-Lig başladı; Beşiktaş takır takır top oynuyor.Tamamına ereriz inşallah.Yeter ki ibrahimler,tandoğanlar bizden ırak olsun.
.
-Ramazan geldi,hazır yemek yemekten de gınağı geldi.Ailemle şöyle oturup adam akıllı bir iftar yapamadık.Hepsi yaylada,bıraktılar beni evde.Günlük görevlerim var: fesleğen sulamak,kedinin bokunu,suyunu değiştirmek gibilerinden.
.
-Eylül'ün 1'inden itibaren havada ince bir değişim var.Yine sıcak fakat kokusu,sonbaharı hissettiriyor.Esintisi fön makinesi gibi değil.Mevsimleri kategorize eden iyi ayarlamış.
.
-Facebook'ta çete savaşlarımıdır nedir bir skim var gönderip duruyorlar.Burdan sesleniyorum: lütfen bu kadar küfür meraklısı olmayın,göndermeyin şu illeti.
.
-Bu ara yine Counter-Strike 1.6'ya sardık.Server açmış eşler,dostlar.Eskimeyen,ekşını hiç bitmeyen tek oyunsun vesellem. ( $iRiNLeR TeaM )
.
-Sosyal aktivitelerime bir yenisini daha ekledim.Artık ben de kahvede batak oynuyorum,oynamasam da oynayanları izliyorum.Enteresan,bir o kadar da sıcak bir ortam var.İçecek isterken erotik seslenişler doğabiliyor: ''Bana bi sıcak muz.'' , ''Bi sıcak şeftali aliyim Murat abi.'' Bir de mazot diye bir içecek var.Bildiğimiz kivi oraleti.Lakabı renginden ötürü.Yan masaya laf atmalar,ufak sataşmalar,duyulmamış küfürler..Bir kültür,bir jargon yatıyor resmen.Tatmak lazım.
.
-Yarın sabah İzmir'e doğru yol alıyoruz arabayla.5'inde kayıt 9'unda da seviye belirleme sınavım var.Okulun ne zaman açılacağı muallakta.10 Eylül gibi dönmeyi planlıyoruz bi aksilik olmazsa.İzmir doğumlu olmama rağmen zerre kadar bilmiyorum oraları.Atatürk İnciraltı Yurdu çıktı.Denize nazır,balkonlu,kız erkek karışık,banyosu tuvaleti oda içersinde olan,tenis,basketbol gibi sosyal aktiviteleri bünyesinde barındıran bir devlet yurdu mu, 5 yıldızlı otel mi? Tek sıkıntısı odalarının 4 kişilik olması.Biri osuracak,biri horlayacak? Pffs.. Her şeye rağmen güzel günlerim geçecek diyorum içimden.Umarım yanılmam.Abbas yolcu,görüşmek üzere.

Insomnia Vaziyeti.

'' gecenin bi yarısı şeytanın bana dayattığı uykumun ,amacına ulaşamamış ve bacağı kırılmış olan şeytanla kolkola girerek uyku perilerinin bulunduğu pavyona gitmelerinin ardından kumandayı ele aldım... ''
posted by: valeri

Sexiest İstanbul.

from:''think-tshirt''
t-shirt artist: Barış Öztekin

Tribünlerde Açılan Sergiler.

Daha dün edinebildiğim GrafikTasarımı-Dergisi ağustos sayısında tribünlerdeki görselliğe başlıktaki isimle birlikte yer vermişler.Uygun başlık ki: fotoğrafta gördüğümüz koreografide Milanlılar ezeli rakipleri İnter için Edward Munch'un ''çığlık'' isimli tablosunu yeniden yorumlayıp sergiye koymuşardı.Dergideki yazıya şöyle bir giriş atmışlar: ''Stadyumda görsel zenginlik önemlidir.Kendi takımını motive etmek ve rakip takımı baskı altına almak için her maçta etkileyici bir atmosfer oluşturmaya çalışılır.Koreografiler de tribün estetiğinin,kollektif keyfin en önemli parçalarından biridir.'' Haklılar elbet.Bizim tribünde koreografilere pek önem verilmese de,Galatasaray ve Fenerbahçe bu sene güzel işler yaptılar bu anlamda.Derginin kadrosundakiler de benim gibi düşünmüşler ki Milan,Inter,Marsilya ve Barça'nın yanına Galatasaray ve Fenerbahçe tribünlerinden de fotoğraflar ekleyip,yazılar yazmışlar.Velhasıl; bir sanat dergisinde FDL ve FDL gibilerini,onların emek verip tribün sanatı altında yaptığı görsellikleri bulmak benim hoşuma gitti.Arkası kesilmesin.

Don't Make Us Tell You Twice.

Credits: TAXI Canada, Toronto Jack Astor’s Restaurant - “Meatball” Client: SIR Corp. Agency: TAXI Canada, Toronto Executive Creative Director: Zak MrouehAssociate Creative Director: Jane Murray Copywriter: Ryan WagmanArt Director: Ron Smrczek Photographer: Anthony Cheung Illustrators: Geoff Donovan/Jaimes Zentil/Nuno Ferreira Production Manager: Lynnette Fernandes
İtalyan İşi: [full size]

Mavi Efsanelerim.

Okulun ilk günü,öğretmen: ''ismini okuduklarım ''burda'' desin'' dedi.Sınıfımda ''R'' özürlü arkadaşlarımın çoğunluğu temsil etmesi nedeniyle ben onu ''buğday'' anladım.İnanır mısın bilmem 1 hafta boyunca her ismim okunduğunda ''buğday'' dedim.Alfabede ''S'' harfine geldiğimiz güne ise lanet ettim.Yapamadım,hiç bir zaman ''S'' harfini çizemedim ve her deneyişimin hüsranı sonrası ağladım.''8'' sayısına geldiğimizde ''S'' ye olan kinimi çoktan unutmuştum.Şöyle bir soru sordum: ''S harfini çizemeyen bir insandan 8 çizmesini nasıl beklersin?'' Yılmadım,yaratıcılığımı kullandım.2 tane yuvarlağı üst üste koydum.Beslenme çantama konan yumurtaları hiçbir zaman yemedim.Her seferinde okulun arka bahçesine attım.Beslenme çantamdaki en sevdiğim yiyeceğimin,elmamın,üstüne kokusunun sinmesinden de nefret ettim,yumurtalı elma yemekten tiksindim.Sosyal kol seçimine geldiğimizde ismi okunan kola katılmak isteyenler parmak kaldırsın istendi.Araç-gereç,kızılay,çevre vs. kollarını es geçtim.Sporla,futbolla ilgili bir kol bekliyordum ve ''enerji tasarruf kolu'' dediğinde hoca ''beni seç beni seç'' diye atladım.Kendi enerjimi tasarruflu kullanırdım.Sırf içinde ''enerji'' kelimesi geçtiği için futbolla ilgilili bir koldur diye hesaplamıştım,yanıldım.Sınıf başkanlığı seçimlerinde başkan olduktan sonra kendimi power rangersların kaptanı sandım.Başkan yardımcım kızı zevcem bildim,onu evimin kadını yaptım,hiçbir zaman çalıştırmadım.Konuşanları yazmak gibi çetin bir görevi tek başıma üstlendim.Erkek arkadaşlarımın efemine önlük yakalarıyla alay ettim.Okuma fişleri konusunda tabuları yıkmayı hayal ettim.Ali ata değil de bukalemuna baksın istedim.Çok mu hayalperesttim?

Megan Fox @ Transformers.

Transformers filmini ilk çıktığından beri izlemek istiyordum.Ne de olsa çocukluk efsanelerim.Oyuncakları için kuziyle yaka paça kavgaya tutuşduğum,dayağı yedikten sonra teyzeme zırlayıp gidip yenisini aldırdığım,çizgi filmleri için kendimi programladığım efsaneler.Geçenlerde fırsat oldu,gecikmeli de olsa izledim.Alalede bir film olmasa da izlenebilitesi var.Film bir yana,başrol oyuncularından bir kız var ki filme olan konsantrasyonumu tamamen dağıttı.İşin garip yanı bu denli beğendiğim bir kızı tanıyamadım.En sonunda google'da arattım ve buldum.Ta kendisi;Megan Fox.Bu film için bronzlaşmış,çifte kavrulmuş fıstıklı lokum kıvamına gelmiş.Kelimelerimin kifayetsizlik sebebi:10 tam puan verdim kendisine.Çocukluk efsanelerimi gölgede bırakıp,deliğanlılık efsanelerimden oldun be yafrum. [1] - [2]

Melankolik Olabilme Yetisi.

Msnde bir kız arkadaşım:sevgilisinden ayrıldığını,çok üzgün olduğunu,ne yapacağını bilemediğini,elinin kolunun bağlandığını söyledi.Önce Güzin Ablavari bir yaklaşımla teselli etmeye çalıştım.Sonra kendi buhransal zamanlarım aklıma geldi.Hemen rotayı değiştirip teselli etmeyi bıraktım.''Sevgilinden ayrıldığın için üzülebilme hakkın,doyasıya melankolik takılıp,mp3 arşivindeki yumuşak sesli melankolik insanlara ''sıra sizde.'' diyerek şarkılarını dinleyebilme yetkin,biranın kapağını usulca açıp,genzinden aşağı boşalttıktan sonraki süreçte kanına karışan alkolün verdiği gevşemeyle ''of ulan, hiç mi sevmedin beni?'' diye hayıflanma olanağın var.Şimdilik buhransal vakitlerinde yapabileceklerinin tadını çıkar.Çünkü onları herhangi bir mutlu anında yaptığında,asla şimdiki tadı alamayacaksın.Ha bir de; dinlediğin şarkı seni götürmek isterse; direnme,git.''

Graduate Funk.

Lacoste Graduate Funk Green

Pee & Poo.

Pee & Poo adında 2 adet peluş oyuncak çıkarmışlar.İlk etapta limon ve çikolata gibi görünseler de ; işin aslında bok ve sidiğin oyuncak halleri.Sevimsiz 2 olayı sevimli 2 objeye çevirip oyuncak yapma fikri orjinal.Ben tuttum bu kankaları.Yalnız isimlerine taktım.Okunuş itibariyle ''pi ve po'' şeklinde.Direk tesbiti koyar ''pipi ve popo'dan geliyor bunlar'' derim ve almak isteyenlere adresi veririm.
*Son postlar biraz dışkılı oldu,farkındayım.

Hela Kültürü.

Ne golf oynamak,ne briç partilerine katılmak.Pahalı zevklerim olmadı hiç;giyim kuşamdan öte.Zevk midir,itiraf mıdır neresinden tutmanız gerekiyorsa tutabilirsiniz.Sabah kahvaltısından sonra,gazete eşliğinde;tercihen posta,fanatik,hürriyet 3'lemesinin yanına bir kupa earl grey çay alıp,ferahca bir tuvalette boşaltım sistemimi çalıştırmak en büyük keyiflerimdendir.Klozet olarak seramik veya fayans oturaklılardan ziyade; pofuduk olanlar tercihimdir.Gazete olmadığı zamanlarda envai çeşit dergi de kafidir.Devreden her 10 dakikada 1 sifon çekerek; 3 sifonluk vakit 30 dakikaya tekabül eder.Çok mudur yani?

nevarneyok? #5

-ne yok ki? ''İzmir Ekonomi Üniversitesi-İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı'' öğrencisi olmaktan onur ve gurur duymaktayım.Ama ben ''Interior Architecture and Environmental Design'' yazmayı daha çok seviyorum,her ne kadar okunuşuna tam dilim dönmese de.Daha afilli oluyor.Kayıt yaptırınca şahsıma mutasıp bir laptop tahsis edecekmiş okul bana.Barınma olayında: Atatürk-İnciraltı Yurdu 'nda kalacağız gibi görünüyor alışma-tanıma sürecinde.Kız-erkek karışık,denize nazır,balkonlu bir yermiş.İdare etsin madem.İzmir jet sosyete noluyor götün başın oynuyor?
.
-monitörüm 2.kez yandı.garantisi dolduğu için yeni bir monitör lazım.yarın almaya gidiyorum.
.
-tatil dönüşümde otobüste dondurma ikram ettiler.çok şaşırdım.mevsime özel jestler.nasıl bir rekabettir?
.
-neyime vazifedir bilinmez: insanlara blog sevgisi aşılama çabalarım ufak ama emin adımlarla ilerliyor.
.
-endişe hayatımda elbet olacak; ama bu sıralar aramız pek yok gibi.kendimi şu anki işime vermiş vaziyette;yetiştirmem gereken web sayfalarını yapıyorum ufak ufak.maldivlerde değilim.elimde kokteylim,yanımda beni yelleyen kızlar yok;ama huzurluyum.
.
-geçen canım tavuk döner çekti.aradım:
  • döner varmı?
    yok kardeş yok,burda ömer diye biri yok
  • hasbinallah.

-ha bir de ankara planı var.kuzi çağırıyor.özledim ankara'yı da,ordaki dostları da.gitmek lazım,görmek lazım.şimdilik hepsi bu.alttan alın,zafer sarhoşluğu var.

Tik Tak Tik Tak?

Öseyeme amca demiş ki: ''....15 Ağustos 2008 Cuma günü saat 09.30’dan itibaren ,internetten yerleştirme sonuçlarını öğrenecek gençler.'' Şimdi saat 12'yi geçti 2'ye doğru gelmekte.Gün itibariyle o vakit içersindeyiz,hangi akla hizmetse;bakıyorum henüz sayfalar görüntülenemiyor.Hayatımın en keskin dönemecini beklediğim vakittir şu vakit.Vakitse nakittir.Vakit nakit ise,nakit de vakit olabilir mi? Sanmıyorum.La ne tefarruatlı işmiş.Sınava gir bir dert,sonucunu bekle bi dert,yerleştirmesini bekle bir dert.Hay yerleştireydim ösesenize.Biri akrebi tasmalamış,yelkovana anesteziyi basmış sanki.Ne kadar pasifsiniz,hadi ama biraz daha seri.Sıfatımsa soldaki eleman misali; bekliyor.Uyu uyuyabilirsen.

The Legendary Smell Of The Flowers.


from ''DesignByHumans''
t-shirt artist: Draco

White Wins.

Altı,üstü bir deterjan.Bu kadar güzel reklama ne hacet?

Credits: Advertising Agency: Grey Istanbul, Turkey Creative Directors: Engin Kafadar, Tuğbay Bilbay, Ergin Binyıldız Art Director: Dide Hersekli Account Executive: Merve Turan Bastan, Elsa Altaras Nasi, Ipek Ozpulluk

Beyaz Kazanır. [big size]

Kalamadım.


Klibi geçen gün izledim.Şarkı hoş,klip çok kaliteli.Hani sağ üstteki Mtv logosuna yakışan bi klip ki bu kanalda Gülben Ergen'i gören biri olarak söylüyorum bunları.Yalın'a gelince ''ailenizin iyi şarkıcısı.'' ifadesine ne kadar ayar olsam da dinlediğim güzel şarkıları yok değil.Bir de magazinsel bilgi:Amerika'ya yerleşip orada İngilizce bir albüm yapacakmış bu genç.Bu şarkıyı da belki bu yüzden yapmıştır ha? ''kalsaydın be Yalın'cım.'' demiyeceğim.Haklı bi yerde, memleketin hali harap.10 yıl sonra klibinde o turkuaz saçlı kızı oynatabileceği muallakta.Hani,turkuaz peruk altına turkuaz teseddür belki.

-Klibin sonundaki olay,bizim header'daki olaya ne kadar da benzer?

Melissa Joan Hart.

Nam-ı diğer ''Teenage Witch Sabrina''.Nickelodeon bebesi olduğumuz vakitlerde çıkmasını dört gözle bekler,afrodizyak kimyasının yeni yeni kanımıza pompalandığı vakitlerde hayallerimizi süslerdi kendisi.Geçen gün televizyonda denk geldi yine.Şimdi büyümüş,çoluğa çocuğa karışmış.Hey gidi hey.İşi biraz daha reelize etmek gerekirse;ben de büyüdüm,artık tipim değilsin.Üzgünüm.

İnsanoğlu Hayvan.

Tatil Notları.

Ve geldim.Kısa,o kadar da uzun bir tatilin ardından evimdeyim.En çok da kendi yatağımda uyumayı özlemişim.Gittiğim,gezdiğim,yediğim,içtiğim,gördüğüm,duyduğum,yaşadığım olayları dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

-Tatilin ilk günü Revalottti Angelotti'yi almaya gittim kızkalesine.Öğle sıcağında herkes böcek gibi ayak altında fink atıyor.Küçük Alanya misali burası.Güzel memleket,ucuz tatil,kalitesiz fuhuş yuvası mekanlar.Herneyse.Arabaya Revalottiyi aldığım gibi Susanoğlu'na dönmeyi planlarken '''zırrr...'' bir telefon. Arayan Fıratçeşko. Hemen onun yanına bir ''U'' dönüşü. Hayat şartları onu pisküvütçü yapmış.''Gelin bu akşam misafirimsiniz.'' dedi. ''Peki'' dedik.Oteldeki rezarvasyonu bir sonraki güne aldık ve dosdoğru Susanoğlu/Yapraklı 'yı istikamet belirledik.Kafa dinlenecek yerdi vesellem,maldivler kıvamındaki suyuyla beni kebap ederdi. Bu sene ciger sote'den ileri gitmedi keyfimce.Hayal kırıklığı.Herneyse girdik suyumuza,içtik biramızı,ayrıldık oradan.Rotayı Taşucu bildik,dümeni kırdık,yolumuzu aldık.Yol üstünde sıcakta mantımızı yedik.''Hangi akla hizmet?'' diye düşünüyor,kendimi kınıyordum.Ta ki ; yanımda bol sarımsaklı ve sirkeli paça çorbası içen kadını görene kadar.Herneyse karnımız doymuştu,aklımızın çarkları daha net dönmeye başlamıştı.Seyir defterimizdeki 2. istikamet Taşucu'na gitmek için artık engel kalmamıştı.Velhasıl geldik Taşucu'na.Gayet güzel bir liman şehriydi.Çocukluğumun yazlarının buralarda geçtiğini hatırlamak duygulandırdı.Gözlerimi kapatıp 5-10 saniye dalga seslerini dinledim.Yanımda sevdiklerimin büyük bir kısmının oluşu,olmayanların yanımda olduğunu bilişim,koca bir senenin yorgunluğu ve kollarımı açıp ''oh beaa'' diyip cigerlerimin en ucra köşelerine kadar oksijen doldurabilişim.Hayat buydu sanırım. Birer bira da orda içtik,limana girip çıkan feribotları izlerken,ikindin serinliğinin öğlenin cehennemini alt edişini hissederken.2 buçuk 3 saate yakın bir süre keyfini çıkardık.
Denyoluk parayla değil tabiki.Kalktık ordan yarım saat Cs oynadık.Sonra sahilin diğer tarafına indik.Birer orta şekerli söyledik.Kahveleri getiren kız ''KahveciKız'' diye sıfatına masal yazılası bir varlıktı.Herneyse bu kısmı başıma bela olabilecek bir detay.) Son yudumlarımızı alırken Fıratçeşko aradı tekrar.''Haydi gelin..'' dedi.Gittik.Evin olduğu muhitin sıcaklığı atar damarlarından toplar damarlarına kadar ilik ilik işliyordu insanın içine.Evde klima var ama bozuk.Nasıl yani? Olsun dedik.Susadık dolabı açtık;su yok.Nasıl yani? ''Bira var abi''.Peki dedik,içtik.''Akşam ne yapıyoruz ?'' dedik. ''Biraneye gidiyoruz abi.Yengeç yedireceğim size.'' Çıktık evden,abartısız amerikan filmlerinin puslu cinayet sahnelerinin çekildiği inşaatlara benzeyen yapıların içlerinden,balçıklı bahçelerden ulaştık biraneye.Sanırsın:Aliş Harikalar Diyarına Yolculuk Yapıyor.Girdik içeri.Tam varoşhane.Sevdim orayı sıcak bir ortam vardı.İnsanların kafaları güzel,yan taburede oturan tanımadığı bir insana hayatta yapmak isteyip de yapamadıklarını,yapmış gibi anlatıyordu.Biranenin sahibi geldi.''Yengeç Yok'' dedi.Nasıl yani?.Dedik dayı aman diyim İstanbul-İtalya hattından Revalotti'yi getirdik.bizi mahçup etme.''Neyse bi bakalım.''Yengeç aranırken acılı haşlanmış nohutlarımız geldi meze olarak.Ayık kafayla yenmeyecek birşey,ama o muhabbette gidiyor işte.İnce bir detaya deyinmeden geçemeyeceğim,o biranede içtiğim bira hayatımdaki en güzel bira sıfatını üzerine almaya hak kazanmış bir bira.Tadından mıdır,içilen ortamdan mıdır,birlikte içtiğin insanlardan mıdır,bilinmez.Herneyse yaklaşık yarım saat sonra ufak tefek yengeçlerin bulunduğu ve pişirime verildiği haberi geldi.Tabi masada ''daha önce yengeç yedin mi, yemedin mi?'' muhabbetleri dönmeye başladı.Şimdi ne desem?Bu coğrafyanın yerlisiyiz.Kalamar,karides tamam da,yengeç derken? ''Hmm sanırım Bozyazı'da bir otelde küçükken yemiştim,ama tadını hatırlamıyorum.'' Evet,evet verilecek en güzel cevap.Hoopp yengeçler masada.''Arkadaşınızın bi yeri şişmesin nihahahahha..'' nidalarıyla.Revalotti önce ürktü fakat gecenin sonuna doğru yengeçlerle kanka olmuştu.Bu da ayık kafayla yenilecek birşey değil,yanında ufak bir tasta ekşili acı bir sos var,bir de tahta takoz.Kırıp kırıp,batırıp batırıp yiyorsun.Hani biranın yanında cips yiyeceğime yengeç ve acılı nohut yerim o ayrı konu.Neyse çıktık biraneden.Göksu'nun kenarında birer bira daha açtık.Kafalar oluyordu.Muhabbetler de o derece.Göksu ürkütücüydü,koyu kahverengi rengi gecenin siyahıyla iyiden iyiye boğuyordu seni.Ama o keyif ve o şarkının insana verdiği melankolik huzuru başka ne verebiliyordu? Ya da ne vermişti?Sabaha karşı bir çorba seansından sonra eve gittik.Klimasız bir cehennem? Yatakla sırılsıklam bütünleşme,birleşme.Göze 10 dakika anca giren uyku ve güç bela sabahı ediş.
-2.gün daha sakin gibiydi.Otelimize yerleştik,temizlik ve serinlikle tanışmıştık.Birer duş alıp kara şimşeğe atladığımız gibi Mersin'in yolunu tuttuk.Hafta sonundan olsa gerek inanılmaz bir trafik vardı.Yol boyunca peşimizi bırakmayan,önünde gördüğü herkesin yanağından ufak bi makas alan,koca tekerli,kırmızı mitşubişi fontlu,katil kamyonet de cabası.Gerçekten de korku filmlerindeki katilleri andırıyordu,aferin lan Revalotti.Herneyse geldik Forum Mersin'e.Önden bir yemek,sonra alışveriş,değiş tokuş.Biraz terlik,biraz şort,biraz gözlük,biraz dergi.Yorucu fakat dolu geçen bir öğlendi.En azından sıcağı yememiştik.Atladık arabaya,koyduk Serdar'ı da geri dönüş yolunda.''Herkes gider Mersin'e biz gideriz tersine.'' sözü geldi aklıma şimdi.Saçma ama öyleydi,geri dönüyorduk.Şehir içinde trafik yine facia.Neyse otelimize varmanın huzuruyla kendimi yatağa güç bela attım.
İkindin oluyordu ufaktan.Otelin küçükce bir havuzu vardı,girmeyi denedim.Olmadı başaramadım.İçerdeki nufüs epeyce yüksekti.Ufak bir sahil turu yaptık.Hafif bir akşam yemeği.Otelimizde havuzun kenarında ufak ufak demlenmeye başladık.Nedendir bilinmez tatilde ağzıma biradan başka içki sürmedim.Hala damarlarımın arpa bahçesi kıvamı geçmiş değil.Gece yarısına yaklaşırken Quba Club 'a çağırıldık. (şimdi reklamlar) Patronun 1. dereceden akrabam,papam olması sebebiyle arka kapıdan VIP bir giriş yaptık.İçersi yanıyordu.Çok durmadık,yanmadan çıktık.Sahilde,sıcaktan yanmayı abazan bir yanmaya tercih ettik.Yakamoza doğru birer bira daha açtık.Revalotti sahilde bir yengeç gördü ve '' dün ben seni yedim lan yedim..'' diye daşak geçti.) Sonra bir telefonda daha.Evet, yine Fıratçeşko. ''ya baba biz geliyoz Quba'ya soksana bizi.'' Peki,dedik.Girdik tekrar Quba'ya.İçerde Revalotti adamın tekini devirmiş haberimiz yok :) Bu gecenin gerisi alkol ve anarşik tavırlar.Tüm bunların yerine şöyle diyor insan: -Ne yani o gece ki Teoman konserine mi gitseydik? Neyse gerisi için üç nokta kafi,yani...
-3.sabah kısmen alkolden uzak daha sakin bir günün başlangıcıydı.Otelden çıkışımızı yaptık ve soluğu tekrar Yapraklı'da aldık.Yine hayalkırıklığı.İnsanoğlu denilen hayvan onun da yakasına yapışmış ve içine sıçmış.Mübalağa veyahut deyim anlamında söylemiyorum,resmen sıçmış.Yanımda yüzen bok gördüm.Çıktık denizden.Uzun,uzun güneşlenme seansları,sohbet,kestirme. ''Muza binsek mi binmesek mi?'' sorusu ve tatilin kalan kısmını yaylada geçirme planları.Sıcağa,güneşe doyma,denize yeterince doyamama.Ha bir de tüm tatil boyunca yenmesi planlanan ve bir türlü denk gelmeyen midyeyi son anda mideye indirme operasyonu.Numera unoo.!
hem peydahlamış-hem tasarlamış: halildogan*
fu©k-copyright 2008-????