Don't Make Us Tell You Twice.

Credits: TAXI Canada, Toronto Jack Astor’s Restaurant - “Meatball” Client: SIR Corp. Agency: TAXI Canada, Toronto Executive Creative Director: Zak MrouehAssociate Creative Director: Jane Murray Copywriter: Ryan WagmanArt Director: Ron Smrczek Photographer: Anthony Cheung Illustrators: Geoff Donovan/Jaimes Zentil/Nuno Ferreira Production Manager: Lynnette Fernandes
İtalyan İşi: [full size]

Mavi Efsanelerim.

Okulun ilk günü,öğretmen: ''ismini okuduklarım ''burda'' desin'' dedi.Sınıfımda ''R'' özürlü arkadaşlarımın çoğunluğu temsil etmesi nedeniyle ben onu ''buğday'' anladım.İnanır mısın bilmem 1 hafta boyunca her ismim okunduğunda ''buğday'' dedim.Alfabede ''S'' harfine geldiğimiz güne ise lanet ettim.Yapamadım,hiç bir zaman ''S'' harfini çizemedim ve her deneyişimin hüsranı sonrası ağladım.''8'' sayısına geldiğimizde ''S'' ye olan kinimi çoktan unutmuştum.Şöyle bir soru sordum: ''S harfini çizemeyen bir insandan 8 çizmesini nasıl beklersin?'' Yılmadım,yaratıcılığımı kullandım.2 tane yuvarlağı üst üste koydum.Beslenme çantama konan yumurtaları hiçbir zaman yemedim.Her seferinde okulun arka bahçesine attım.Beslenme çantamdaki en sevdiğim yiyeceğimin,elmamın,üstüne kokusunun sinmesinden de nefret ettim,yumurtalı elma yemekten tiksindim.Sosyal kol seçimine geldiğimizde ismi okunan kola katılmak isteyenler parmak kaldırsın istendi.Araç-gereç,kızılay,çevre vs. kollarını es geçtim.Sporla,futbolla ilgili bir kol bekliyordum ve ''enerji tasarruf kolu'' dediğinde hoca ''beni seç beni seç'' diye atladım.Kendi enerjimi tasarruflu kullanırdım.Sırf içinde ''enerji'' kelimesi geçtiği için futbolla ilgilili bir koldur diye hesaplamıştım,yanıldım.Sınıf başkanlığı seçimlerinde başkan olduktan sonra kendimi power rangersların kaptanı sandım.Başkan yardımcım kızı zevcem bildim,onu evimin kadını yaptım,hiçbir zaman çalıştırmadım.Konuşanları yazmak gibi çetin bir görevi tek başıma üstlendim.Erkek arkadaşlarımın efemine önlük yakalarıyla alay ettim.Okuma fişleri konusunda tabuları yıkmayı hayal ettim.Ali ata değil de bukalemuna baksın istedim.Çok mu hayalperesttim?

Megan Fox @ Transformers.

Transformers filmini ilk çıktığından beri izlemek istiyordum.Ne de olsa çocukluk efsanelerim.Oyuncakları için kuziyle yaka paça kavgaya tutuşduğum,dayağı yedikten sonra teyzeme zırlayıp gidip yenisini aldırdığım,çizgi filmleri için kendimi programladığım efsaneler.Geçenlerde fırsat oldu,gecikmeli de olsa izledim.Alalede bir film olmasa da izlenebilitesi var.Film bir yana,başrol oyuncularından bir kız var ki filme olan konsantrasyonumu tamamen dağıttı.İşin garip yanı bu denli beğendiğim bir kızı tanıyamadım.En sonunda google'da arattım ve buldum.Ta kendisi;Megan Fox.Bu film için bronzlaşmış,çifte kavrulmuş fıstıklı lokum kıvamına gelmiş.Kelimelerimin kifayetsizlik sebebi:10 tam puan verdim kendisine.Çocukluk efsanelerimi gölgede bırakıp,deliğanlılık efsanelerimden oldun be yafrum. [1] - [2]

Melankolik Olabilme Yetisi.

Msnde bir kız arkadaşım:sevgilisinden ayrıldığını,çok üzgün olduğunu,ne yapacağını bilemediğini,elinin kolunun bağlandığını söyledi.Önce Güzin Ablavari bir yaklaşımla teselli etmeye çalıştım.Sonra kendi buhransal zamanlarım aklıma geldi.Hemen rotayı değiştirip teselli etmeyi bıraktım.''Sevgilinden ayrıldığın için üzülebilme hakkın,doyasıya melankolik takılıp,mp3 arşivindeki yumuşak sesli melankolik insanlara ''sıra sizde.'' diyerek şarkılarını dinleyebilme yetkin,biranın kapağını usulca açıp,genzinden aşağı boşalttıktan sonraki süreçte kanına karışan alkolün verdiği gevşemeyle ''of ulan, hiç mi sevmedin beni?'' diye hayıflanma olanağın var.Şimdilik buhransal vakitlerinde yapabileceklerinin tadını çıkar.Çünkü onları herhangi bir mutlu anında yaptığında,asla şimdiki tadı alamayacaksın.Ha bir de; dinlediğin şarkı seni götürmek isterse; direnme,git.''

Graduate Funk.

Lacoste Graduate Funk Green

Pee & Poo.

Pee & Poo adında 2 adet peluş oyuncak çıkarmışlar.İlk etapta limon ve çikolata gibi görünseler de ; işin aslında bok ve sidiğin oyuncak halleri.Sevimsiz 2 olayı sevimli 2 objeye çevirip oyuncak yapma fikri orjinal.Ben tuttum bu kankaları.Yalnız isimlerine taktım.Okunuş itibariyle ''pi ve po'' şeklinde.Direk tesbiti koyar ''pipi ve popo'dan geliyor bunlar'' derim ve almak isteyenlere adresi veririm.
*Son postlar biraz dışkılı oldu,farkındayım.

Hela Kültürü.

Ne golf oynamak,ne briç partilerine katılmak.Pahalı zevklerim olmadı hiç;giyim kuşamdan öte.Zevk midir,itiraf mıdır neresinden tutmanız gerekiyorsa tutabilirsiniz.Sabah kahvaltısından sonra,gazete eşliğinde;tercihen posta,fanatik,hürriyet 3'lemesinin yanına bir kupa earl grey çay alıp,ferahca bir tuvalette boşaltım sistemimi çalıştırmak en büyük keyiflerimdendir.Klozet olarak seramik veya fayans oturaklılardan ziyade; pofuduk olanlar tercihimdir.Gazete olmadığı zamanlarda envai çeşit dergi de kafidir.Devreden her 10 dakikada 1 sifon çekerek; 3 sifonluk vakit 30 dakikaya tekabül eder.Çok mudur yani?

nevarneyok? #5

-ne yok ki? ''İzmir Ekonomi Üniversitesi-İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı'' öğrencisi olmaktan onur ve gurur duymaktayım.Ama ben ''Interior Architecture and Environmental Design'' yazmayı daha çok seviyorum,her ne kadar okunuşuna tam dilim dönmese de.Daha afilli oluyor.Kayıt yaptırınca şahsıma mutasıp bir laptop tahsis edecekmiş okul bana.Barınma olayında: Atatürk-İnciraltı Yurdu 'nda kalacağız gibi görünüyor alışma-tanıma sürecinde.Kız-erkek karışık,denize nazır,balkonlu bir yermiş.İdare etsin madem.İzmir jet sosyete noluyor götün başın oynuyor?
.
-monitörüm 2.kez yandı.garantisi dolduğu için yeni bir monitör lazım.yarın almaya gidiyorum.
.
-tatil dönüşümde otobüste dondurma ikram ettiler.çok şaşırdım.mevsime özel jestler.nasıl bir rekabettir?
.
-neyime vazifedir bilinmez: insanlara blog sevgisi aşılama çabalarım ufak ama emin adımlarla ilerliyor.
.
-endişe hayatımda elbet olacak; ama bu sıralar aramız pek yok gibi.kendimi şu anki işime vermiş vaziyette;yetiştirmem gereken web sayfalarını yapıyorum ufak ufak.maldivlerde değilim.elimde kokteylim,yanımda beni yelleyen kızlar yok;ama huzurluyum.
.
-geçen canım tavuk döner çekti.aradım:
  • döner varmı?
    yok kardeş yok,burda ömer diye biri yok
  • hasbinallah.

-ha bir de ankara planı var.kuzi çağırıyor.özledim ankara'yı da,ordaki dostları da.gitmek lazım,görmek lazım.şimdilik hepsi bu.alttan alın,zafer sarhoşluğu var.

Tik Tak Tik Tak?

Öseyeme amca demiş ki: ''....15 Ağustos 2008 Cuma günü saat 09.30’dan itibaren ,internetten yerleştirme sonuçlarını öğrenecek gençler.'' Şimdi saat 12'yi geçti 2'ye doğru gelmekte.Gün itibariyle o vakit içersindeyiz,hangi akla hizmetse;bakıyorum henüz sayfalar görüntülenemiyor.Hayatımın en keskin dönemecini beklediğim vakittir şu vakit.Vakitse nakittir.Vakit nakit ise,nakit de vakit olabilir mi? Sanmıyorum.La ne tefarruatlı işmiş.Sınava gir bir dert,sonucunu bekle bi dert,yerleştirmesini bekle bir dert.Hay yerleştireydim ösesenize.Biri akrebi tasmalamış,yelkovana anesteziyi basmış sanki.Ne kadar pasifsiniz,hadi ama biraz daha seri.Sıfatımsa soldaki eleman misali; bekliyor.Uyu uyuyabilirsen.

The Legendary Smell Of The Flowers.


from ''DesignByHumans''
t-shirt artist: Draco

White Wins.

Altı,üstü bir deterjan.Bu kadar güzel reklama ne hacet?

Credits: Advertising Agency: Grey Istanbul, Turkey Creative Directors: Engin Kafadar, Tuğbay Bilbay, Ergin Binyıldız Art Director: Dide Hersekli Account Executive: Merve Turan Bastan, Elsa Altaras Nasi, Ipek Ozpulluk

Beyaz Kazanır. [big size]

Kalamadım.


Klibi geçen gün izledim.Şarkı hoş,klip çok kaliteli.Hani sağ üstteki Mtv logosuna yakışan bi klip ki bu kanalda Gülben Ergen'i gören biri olarak söylüyorum bunları.Yalın'a gelince ''ailenizin iyi şarkıcısı.'' ifadesine ne kadar ayar olsam da dinlediğim güzel şarkıları yok değil.Bir de magazinsel bilgi:Amerika'ya yerleşip orada İngilizce bir albüm yapacakmış bu genç.Bu şarkıyı da belki bu yüzden yapmıştır ha? ''kalsaydın be Yalın'cım.'' demiyeceğim.Haklı bi yerde, memleketin hali harap.10 yıl sonra klibinde o turkuaz saçlı kızı oynatabileceği muallakta.Hani,turkuaz peruk altına turkuaz teseddür belki.

-Klibin sonundaki olay,bizim header'daki olaya ne kadar da benzer?

Melissa Joan Hart.

Nam-ı diğer ''Teenage Witch Sabrina''.Nickelodeon bebesi olduğumuz vakitlerde çıkmasını dört gözle bekler,afrodizyak kimyasının yeni yeni kanımıza pompalandığı vakitlerde hayallerimizi süslerdi kendisi.Geçen gün televizyonda denk geldi yine.Şimdi büyümüş,çoluğa çocuğa karışmış.Hey gidi hey.İşi biraz daha reelize etmek gerekirse;ben de büyüdüm,artık tipim değilsin.Üzgünüm.

İnsanoğlu Hayvan.

Tatil Notları.

Ve geldim.Kısa,o kadar da uzun bir tatilin ardından evimdeyim.En çok da kendi yatağımda uyumayı özlemişim.Gittiğim,gezdiğim,yediğim,içtiğim,gördüğüm,duyduğum,yaşadığım olayları dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

-Tatilin ilk günü Revalottti Angelotti'yi almaya gittim kızkalesine.Öğle sıcağında herkes böcek gibi ayak altında fink atıyor.Küçük Alanya misali burası.Güzel memleket,ucuz tatil,kalitesiz fuhuş yuvası mekanlar.Herneyse.Arabaya Revalottiyi aldığım gibi Susanoğlu'na dönmeyi planlarken '''zırrr...'' bir telefon. Arayan Fıratçeşko. Hemen onun yanına bir ''U'' dönüşü. Hayat şartları onu pisküvütçü yapmış.''Gelin bu akşam misafirimsiniz.'' dedi. ''Peki'' dedik.Oteldeki rezarvasyonu bir sonraki güne aldık ve dosdoğru Susanoğlu/Yapraklı 'yı istikamet belirledik.Kafa dinlenecek yerdi vesellem,maldivler kıvamındaki suyuyla beni kebap ederdi. Bu sene ciger sote'den ileri gitmedi keyfimce.Hayal kırıklığı.Herneyse girdik suyumuza,içtik biramızı,ayrıldık oradan.Rotayı Taşucu bildik,dümeni kırdık,yolumuzu aldık.Yol üstünde sıcakta mantımızı yedik.''Hangi akla hizmet?'' diye düşünüyor,kendimi kınıyordum.Ta ki ; yanımda bol sarımsaklı ve sirkeli paça çorbası içen kadını görene kadar.Herneyse karnımız doymuştu,aklımızın çarkları daha net dönmeye başlamıştı.Seyir defterimizdeki 2. istikamet Taşucu'na gitmek için artık engel kalmamıştı.Velhasıl geldik Taşucu'na.Gayet güzel bir liman şehriydi.Çocukluğumun yazlarının buralarda geçtiğini hatırlamak duygulandırdı.Gözlerimi kapatıp 5-10 saniye dalga seslerini dinledim.Yanımda sevdiklerimin büyük bir kısmının oluşu,olmayanların yanımda olduğunu bilişim,koca bir senenin yorgunluğu ve kollarımı açıp ''oh beaa'' diyip cigerlerimin en ucra köşelerine kadar oksijen doldurabilişim.Hayat buydu sanırım. Birer bira da orda içtik,limana girip çıkan feribotları izlerken,ikindin serinliğinin öğlenin cehennemini alt edişini hissederken.2 buçuk 3 saate yakın bir süre keyfini çıkardık.
Denyoluk parayla değil tabiki.Kalktık ordan yarım saat Cs oynadık.Sonra sahilin diğer tarafına indik.Birer orta şekerli söyledik.Kahveleri getiren kız ''KahveciKız'' diye sıfatına masal yazılası bir varlıktı.Herneyse bu kısmı başıma bela olabilecek bir detay.) Son yudumlarımızı alırken Fıratçeşko aradı tekrar.''Haydi gelin..'' dedi.Gittik.Evin olduğu muhitin sıcaklığı atar damarlarından toplar damarlarına kadar ilik ilik işliyordu insanın içine.Evde klima var ama bozuk.Nasıl yani? Olsun dedik.Susadık dolabı açtık;su yok.Nasıl yani? ''Bira var abi''.Peki dedik,içtik.''Akşam ne yapıyoruz ?'' dedik. ''Biraneye gidiyoruz abi.Yengeç yedireceğim size.'' Çıktık evden,abartısız amerikan filmlerinin puslu cinayet sahnelerinin çekildiği inşaatlara benzeyen yapıların içlerinden,balçıklı bahçelerden ulaştık biraneye.Sanırsın:Aliş Harikalar Diyarına Yolculuk Yapıyor.Girdik içeri.Tam varoşhane.Sevdim orayı sıcak bir ortam vardı.İnsanların kafaları güzel,yan taburede oturan tanımadığı bir insana hayatta yapmak isteyip de yapamadıklarını,yapmış gibi anlatıyordu.Biranenin sahibi geldi.''Yengeç Yok'' dedi.Nasıl yani?.Dedik dayı aman diyim İstanbul-İtalya hattından Revalotti'yi getirdik.bizi mahçup etme.''Neyse bi bakalım.''Yengeç aranırken acılı haşlanmış nohutlarımız geldi meze olarak.Ayık kafayla yenmeyecek birşey,ama o muhabbette gidiyor işte.İnce bir detaya deyinmeden geçemeyeceğim,o biranede içtiğim bira hayatımdaki en güzel bira sıfatını üzerine almaya hak kazanmış bir bira.Tadından mıdır,içilen ortamdan mıdır,birlikte içtiğin insanlardan mıdır,bilinmez.Herneyse yaklaşık yarım saat sonra ufak tefek yengeçlerin bulunduğu ve pişirime verildiği haberi geldi.Tabi masada ''daha önce yengeç yedin mi, yemedin mi?'' muhabbetleri dönmeye başladı.Şimdi ne desem?Bu coğrafyanın yerlisiyiz.Kalamar,karides tamam da,yengeç derken? ''Hmm sanırım Bozyazı'da bir otelde küçükken yemiştim,ama tadını hatırlamıyorum.'' Evet,evet verilecek en güzel cevap.Hoopp yengeçler masada.''Arkadaşınızın bi yeri şişmesin nihahahahha..'' nidalarıyla.Revalotti önce ürktü fakat gecenin sonuna doğru yengeçlerle kanka olmuştu.Bu da ayık kafayla yenilecek birşey değil,yanında ufak bir tasta ekşili acı bir sos var,bir de tahta takoz.Kırıp kırıp,batırıp batırıp yiyorsun.Hani biranın yanında cips yiyeceğime yengeç ve acılı nohut yerim o ayrı konu.Neyse çıktık biraneden.Göksu'nun kenarında birer bira daha açtık.Kafalar oluyordu.Muhabbetler de o derece.Göksu ürkütücüydü,koyu kahverengi rengi gecenin siyahıyla iyiden iyiye boğuyordu seni.Ama o keyif ve o şarkının insana verdiği melankolik huzuru başka ne verebiliyordu? Ya da ne vermişti?Sabaha karşı bir çorba seansından sonra eve gittik.Klimasız bir cehennem? Yatakla sırılsıklam bütünleşme,birleşme.Göze 10 dakika anca giren uyku ve güç bela sabahı ediş.
-2.gün daha sakin gibiydi.Otelimize yerleştik,temizlik ve serinlikle tanışmıştık.Birer duş alıp kara şimşeğe atladığımız gibi Mersin'in yolunu tuttuk.Hafta sonundan olsa gerek inanılmaz bir trafik vardı.Yol boyunca peşimizi bırakmayan,önünde gördüğü herkesin yanağından ufak bi makas alan,koca tekerli,kırmızı mitşubişi fontlu,katil kamyonet de cabası.Gerçekten de korku filmlerindeki katilleri andırıyordu,aferin lan Revalotti.Herneyse geldik Forum Mersin'e.Önden bir yemek,sonra alışveriş,değiş tokuş.Biraz terlik,biraz şort,biraz gözlük,biraz dergi.Yorucu fakat dolu geçen bir öğlendi.En azından sıcağı yememiştik.Atladık arabaya,koyduk Serdar'ı da geri dönüş yolunda.''Herkes gider Mersin'e biz gideriz tersine.'' sözü geldi aklıma şimdi.Saçma ama öyleydi,geri dönüyorduk.Şehir içinde trafik yine facia.Neyse otelimize varmanın huzuruyla kendimi yatağa güç bela attım.
İkindin oluyordu ufaktan.Otelin küçükce bir havuzu vardı,girmeyi denedim.Olmadı başaramadım.İçerdeki nufüs epeyce yüksekti.Ufak bir sahil turu yaptık.Hafif bir akşam yemeği.Otelimizde havuzun kenarında ufak ufak demlenmeye başladık.Nedendir bilinmez tatilde ağzıma biradan başka içki sürmedim.Hala damarlarımın arpa bahçesi kıvamı geçmiş değil.Gece yarısına yaklaşırken Quba Club 'a çağırıldık. (şimdi reklamlar) Patronun 1. dereceden akrabam,papam olması sebebiyle arka kapıdan VIP bir giriş yaptık.İçersi yanıyordu.Çok durmadık,yanmadan çıktık.Sahilde,sıcaktan yanmayı abazan bir yanmaya tercih ettik.Yakamoza doğru birer bira daha açtık.Revalotti sahilde bir yengeç gördü ve '' dün ben seni yedim lan yedim..'' diye daşak geçti.) Sonra bir telefonda daha.Evet, yine Fıratçeşko. ''ya baba biz geliyoz Quba'ya soksana bizi.'' Peki,dedik.Girdik tekrar Quba'ya.İçerde Revalotti adamın tekini devirmiş haberimiz yok :) Bu gecenin gerisi alkol ve anarşik tavırlar.Tüm bunların yerine şöyle diyor insan: -Ne yani o gece ki Teoman konserine mi gitseydik? Neyse gerisi için üç nokta kafi,yani...
-3.sabah kısmen alkolden uzak daha sakin bir günün başlangıcıydı.Otelden çıkışımızı yaptık ve soluğu tekrar Yapraklı'da aldık.Yine hayalkırıklığı.İnsanoğlu denilen hayvan onun da yakasına yapışmış ve içine sıçmış.Mübalağa veyahut deyim anlamında söylemiyorum,resmen sıçmış.Yanımda yüzen bok gördüm.Çıktık denizden.Uzun,uzun güneşlenme seansları,sohbet,kestirme. ''Muza binsek mi binmesek mi?'' sorusu ve tatilin kalan kısmını yaylada geçirme planları.Sıcağa,güneşe doyma,denize yeterince doyamama.Ha bir de tüm tatil boyunca yenmesi planlanan ve bir türlü denk gelmeyen midyeyi son anda mideye indirme operasyonu.Numera unoo.!
hem peydahlamış-hem tasarlamış: halildogan*
fu©k-copyright 2008-????